son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
suya sabuna dokunmalı. bazen uçlarda yaşamalı. hüznü de sevinç gibi dibine kadar tatmalı. kristal gibi tuzla buz olmalı. "ben büyük şarkıları severim; büyük olsun. deniz gibi, gökyüzü gibi herşey ve mahzun. seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce, aşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece. denizler yolculuğa çağırır durur da beni gitmem düşünerek geri döneceğim günü. ben büyük rüzgarları severim; büyük olsun aşkım da, özlemim de hepsi, herşey ve mahzun. Ä°nsan bir yanınca kerem misali yanmalı. uykudan bile mahşer gününde uyanmalı" (bkz: büyük olsun) (bkz: ahmet muhip dranas)
doğurganlık, anne olma iç güdüsü bir yerlerden sıkıştırırken, diğer yandan da eski sevgililerin durum değerlendirmesi yapılır. bazılarına, hatta bir çoğuna haksızlık edildiğine inanılması bu düşüncenin sonunda belirir. vakit çok geç olmadan önlem alınmalı, kayıplar asgari düzeye indirilmelidir. "kız"lıktan kadınlığa geçişteki o sinsi kahramana ironik bir selam çakılarak bundan sonraki aşk stratejileri belirlenir. bir çoğu ergenlik döneminde aşkı manyak, daha doğrusu "arızalı" bir sevgili modelinde rastladığından, hayatları boyunca bunun etkisinde kalır, hiç bir ilişkide tam randıman sağlayamaz, o bir erkeğin yaşattığı tüm ruh bozukluklarını da masum, iyi, anlaşıylı, şeker gibi erkekler ödemek zorunda kalır. "her zaman yanındayım", "rica ederim", "şu an sinirliyiz bebeğim daha sonra konuşalım", "tabi canım eve sabah dönsen de olur", "bir öpücük verir misin" v.s... bu tür söylemler benimseyen "iyi" bir erkeğe kesinlikle aşık olamazlar. arızalı erkekler cezbeder onları kusurları bulup tamir etme adına. haklarında söylenebilecek daha çok şey vardır. ama bunun için "türk kızı" yerine "türk kadını" başlığını kullanmak daha doğrudur. her ne kadar "türk kadını" denilince sosyolojik bir hava doğsa da...
eee demiş çocuk, "sonra", nasıl yani "sonra" demiş anne, anlattım ya sana her şeyi, cennette böyle güzel güzel meyve ağaçları, oyuncaklar, ırmaklar, kuşlar, çicekler, böcekler, sevimli sevimli hayvanlar diye tekrardan anlatırken çocuk sıkıntıyla susturmuş annesini, biliyorum annecim onları, anlatıyosun ya deminden beri cehennemin kötükükleri gibi, iyi güzel de sonra ne olacak, neyi bekleyeceğiz biz ondan sonra, aslında neyiz ki biz, sonra ne olacak, hep ağaçların altında üzüm salkımımı yiyeceğiz, herkes mutlu mesut ne kadar yaşayacak, ben onu merak ediyorum. "ölüm geliyor aklıma ölüm bir ağacın gövdesine sarılıyorum" (bkz: cemal süreya)
her ne kadar ortada aldatan bir kadın olsa da, özünde ezik, güvensiz, pişmanlık salgılayan sözler barınan ve bu nedenden dolayı da aynı paralellikte silik bir ruh haline bürenmesi gereken bu şarkı dahi o vakurun sesin çekiciliğine kapılarak muazzam bir kudret kazanıyor, tek başına bir güç oluyor. çok seksi yahu çok.
"kimdi giden kimdi kalan aslında giden değil kalandır terkeden giden de bu yüzden gitmiştir zaten" (bkz: murathan mungan) (bkz: terkeden)
"civi civiyi söker" bir anlamda "en karanlık an, şafak sökmeden önceki andır" aforizmazıyla bağdaşır. (bkz: simyacı) öyle cafcaflı bir görünüşü yoktur da ondan dolayı hakkı yeniyordur. gündelik dile yerleşen her cümle gibi örselenmiş, aynı bedbaht akıbetin tüm çilesini çekmiştir. bazen her şey kötü gider, ama her şey, akla gelebilecek her şey yetmez, yepyeni musibetler türeyerek devreye girer. kimi zaman bütün bir haftaya yayılır bu, kimi zaman da yıllara, ulan bu son denilir, herhalde daha kötüsü olamaz, yok yok olur, var işte bu diye karşılık gelir bir yerlerden. sevgili aldatır, iyi denilir en karizmatik adamın bile başına gelebiliyor bu durum, sonra öğrenilir ki çok çok önce başlamış aldatmayı, ona da eyvallah çekilir, bu sefer aldattığı kişi tanıdık çıkar, birileri ölür birileri sakat doğar, hoca durduk yerde bağırır, vizede kopya çekilirken yakalanılır, çift kaşarlı tost tek ve yağsız çıkar, kapıcı bile arkadan yüksek sesle söylenir, v.s, v.s... ama pes edilmez. "çivi çiviyi söker" hesabı talihin üstünü üstüne gidilir. bir yerde duracak ya bu meret. nasıl ki "en karanlık an, şafak sökmeden önceki ansa", tekrardan yükselmek için en dibe vurmayı bekler o yüzden insan. şöyle adamakıllı aşağılanıp da gururun yerleri öpmesi bekler ki toparlansın, bi kendine gelsin. işte esas kriter noktada buradadır, hayat ne kadar kötü giderse gitsin, bundan daha kötüye gidip gidemeyeceği bilinmez, en dipte olduğunu anlamak için de sürekli "çivi sökmek" gerekir, nasılsa bi tanesi çıkmayıp eli kanatacaktır.
sanılır ki bu günün akşamında hayatı dolu dolu yaşayan herkes ya çılgın köpük partileri içinde debeleniyor ya nezih bir yerde akşam yemeği yiyor ya da dışarıda yapılabilecek ne halt varsa işte onlardan birini yapıyordur. daha doğrusu yapmalıdır. kimlik sorunu yaşayan güvensiz bünyeler her hafta bunu bir işkence tadında algıladıklarından hastalıklı ruhlarında kalıcı izler oluşur, hatta kimileri olayı şifozreniye kadar götürür. yararlanılan teknolojik nimetlere göre ayarlanır hayal dünyası. msn varsa sözgelimi, asla açılmaz. keza cep telefonu da aynı işlemi görmeli, kapatılmalıdır. he olur da açık bırakılıyorsa, - çünkü hala bir umut vardır cumartesi mağdurlarının, biri arar da bir yerlere çağırır diye- koftiden arayanlara cevap vermeme, bir diğer seçenektir. gizem yaratmak, bir ya da iki gün sonra ısrarla yöneltilen sorulara, "ya sen bir işler karıştırıyorsun, hadi ne olur söyle. nereye gittin." tarzındaki sıkıştırılmalara müztehzi bir gülümsemeyle yalanlamak, hatta "evdeydim yahu pijamalarımla, duymadım" gibi cümlelerle daha da kışkırtıcı olmak, hayali arkadaşlar yaratıp onları anlatmak, ı see death peope ve sayıklamak sixth sense, hepsi ve daha fazlası, ne acıdır ki bu günün yarattığı psikolij baskının sanrıları olarak görülür, ona yorulur. cumartesiye yapılan büyük bir haksızlıktır bu, yanlış bir önermedir. "kaybedenler kulübünün" tüm mutsuzlukları sırf bu gün depreşiyor diye insafsızca suçlanması manasızdır. adı üstünde onlar "kaybedenlerdir", hangi günde yaşadıklarının bi önemi yoktur.
lakin sürecin tamamı zihinsel boyutta yaşanır. asla eyleme dönüşmez. zaten en kararlı olanlar bile bu gerçeğin, yani hiç bir yere "gidilemeyeceğinin" farkındadır. sağdan soldan kulağına bir kaç şair ve şiir takılanlar, (bkz: konstantinos kavafis) ve (bkz: şehir)i aklına getirir ve nereye gidilirse gidilsin bu şehrin arkadan geleceğini duyumsadığından susar, kadere posta koymayı paçası sıkmaz, susar, kızdırmaktan korkar. ayriyeten bu kadar kasmasına da gerek yoktur. asıl keyifli kısmını zaten tadıyordur, "gitmeyi" değil, "gitmeyi" düşünmeyi. "ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim. gittiğim olmadı hiç, ama olsun... Ä°stemek de güzel." (bkz: can yücel)
yahu bu sürecin devamında bir ülkenin başbakanı asılmıştır. evet, bir ülke, kendi başkanını asmıştır, bunun daha ötesi mi var? ihtilaller ülkelerin en büyük utancıdır diyerek 12 eylül için kıçını başını yırtanlar, her ne hikmetse bu güne sempatiyle bakarak satır aralarında geçiştirmiştir. belki de ihtilaller sağdan ve soldan olmaz üzere ikiye ayrılıyordur. ayrıca hiç bir zaman toplumu kriter alarak hareket edilemeyeceğini, bu güruhun aslında ne kadar kaypak, iki yüzlü, yanardöner bir yapı taşıdığının da en bariz göstergesidir. daha 2-3 hafta önce yüzbinlerce insanın meydanlara sığmayarak desteklediği menderes, o günün devamında tek bir çatlak sesi bile arar olmuş, neredeyse tapılacak kadar sevilen başbakanlarına tüküren, aşağılayan askerler, yüce toplumun nezdinde artık büyük, çok büyük, koskocaman olmuştur. bir de bu güne eleştirel gözle bakanlar var ya, hani yukarıdaki gibi marazi düşünceler besleyenler, işte onlar aslında yobazdır, sağcıdır, ülkeyi bölmek istiyordur, kötü emellerini demokratik görünme ayağına sinsice, usulca sergilemeyi amaçlıyordur. yoksa bir insan neden 27 mayısla ilgilensin ki, he illa da bir darbeyi kafaya takmak istiyorsa, 12 eylül ne güne duruyordur, hazın kenan paşa da mülayim, çaya galete batıran tonton ihtiyarlar kıvamına gelmiş, artık korkmaya gerek yoktur, bol bol konuşmak lazımdır.
elbette kendisinin bu konuda bir suçu yoktur. yazarlığa başlamamamın ilk dakikalarında mesaj almayı tesadüfe yormadığımdan yaşanmıştır bu hezeyan. sonraları acı gerçek anlaşılmış, tek tük gelen hoş geldin mesajlarına da bizzat telefon edilerek karşılık verilmiştir. (bkz: geyik) neyse, ilk olduğundan hep hatırlanacaktır kendisi, ayrıca tanımlarındaki gizemli hüzün kokusundan da anlaşılabilecektir değeri.
"inim inim inlesem-acı çeksem de olur-benim için farketmez- sen mutlu ol ne olur" "mutlu günlerimizi- sen vaad etmiştin bana- eden bulur güzelim- kalır sanma yanına" sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |