büyük konuşmak

    haddini bilmemeli, zaman zaman haddini aşmalı insan. büyük laflar etmeli, sonra oralardan geri dönmeli. kaybetmek korkusu yuvarlak laflar söyletmemeli. sırça köşkünden inmeli.
    suya sabuna dokunmalı. bazen uçlarda yaşamalı. hüznü de sevinç gibi dibine kadar tatmalı. kristal gibi tuzla buz olmalı.

    "ben büyük şarkıları severim; büyük olsun.
    deniz gibi, gökyüzü gibi herşey ve mahzun.
    seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce,
    aşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.
    denizler yolculuğa çağırır durur da beni
    gitmem düşünerek geri döneceğim günü.
    ben büyük rüzgarları severim; büyük olsun
    aşkım da, özlemim de hepsi, herşey ve mahzun.
    Ä°nsan bir yanınca kerem misali yanmalı.
    uykudan bile mahşer gününde uyanmalı"

    (bkz: büyük olsun) (bkz: ahmet muhip dranas)
    (13.12.2006 14:27)

türk kızı

    en geç 20'li yaşların ortalarında bekar olanlarında "evlenememe" sendromu vuku bulur. her geçen gün arttığı gibi her evlenen yakın arkadaşla da acı daha bir perçinlenir. sırf bu marazi durum üzerinden atılsın diye evlenen bile vardır, evlenir ve boşanır, ben de evlenebiliyormuşum diye...

    doğurganlık, anne olma iç güdüsü bir yerlerden sıkıştırırken, diğer yandan da eski sevgililerin durum değerlendirmesi yapılır. bazılarına, hatta bir çoğuna haksızlık edildiğine inanılması bu düşüncenin sonunda belirir. vakit çok geç olmadan önlem alınmalı, kayıplar asgari düzeye indirilmelidir.

    "kız"lıktan kadınlığa geçişteki o sinsi kahramana ironik bir selam çakılarak bundan sonraki aşk stratejileri belirlenir. bir çoğu ergenlik döneminde aşkı manyak, daha doğrusu "arızalı" bir sevgili modelinde rastladığından, hayatları boyunca bunun etkisinde kalır, hiç bir ilişkide tam randıman sağlayamaz, o bir erkeğin yaşattığı tüm ruh bozukluklarını da masum, iyi, anlaşıylı, şeker gibi erkekler ödemek zorunda kalır.

    "her zaman yanındayım", "rica ederim", "şu an sinirliyiz bebeğim daha sonra konuşalım", "tabi canım eve sabah dönsen de olur", "bir öpücük verir misin" v.s... bu tür söylemler benimseyen "iyi" bir erkeğe kesinlikle aşık olamazlar. arızalı erkekler cezbeder onları kusurları bulup tamir etme adına.

    haklarında söylenebilecek daha çok şey vardır. ama bunun için "türk kızı" yerine "türk kadını" başlığını kullanmak daha doğrudur. her ne kadar "türk kadını" denilince sosyolojik bir hava doğsa da...
    (11.12.2006 19:26)

ölüm

    uyayamış çocuk dedesinin öldüğü gece, sokulmuş uzanmış annesinin yanına usulca, ölüm nedir, ne olacağız biz ölünce demiş titrek dudaklarla, annesi şaşırmış, duraksamış, iyiysen cennete, kötüysen cehenneme gideceksin ölünce demiş uzun ve akılcıl konuşmasının sonunda.

    eee demiş çocuk, "sonra", nasıl yani "sonra" demiş anne, anlattım ya sana her şeyi, cennette böyle güzel güzel meyve ağaçları, oyuncaklar, ırmaklar, kuşlar, çicekler, böcekler, sevimli sevimli hayvanlar diye tekrardan anlatırken çocuk sıkıntıyla susturmuş annesini, biliyorum annecim onları, anlatıyosun ya deminden beri cehennemin kötükükleri gibi, iyi güzel de sonra ne olacak, neyi bekleyeceğiz biz ondan sonra, aslında neyiz ki biz, sonra ne olacak, hep ağaçların altında üzüm salkımımı yiyeceğiz, herkes mutlu mesut ne kadar yaşayacak, ben onu merak ediyorum.

    "ölüm geliyor aklıma ölüm
    bir ağacın gövdesine sarılıyorum"
    (bkz: cemal süreya)

    (11.12.2006 17:20)

tebessüm

    gözlerin kenarları kırışır samimi olanları atıldığında. diğerleri idareci, eyyamcıdır.
    (08.12.2006 22:29)

aşkın nur yengi

    gelmiş geçmiş şarkıcıların içinde en seksi ses tonuna sahip olanı, " aman yapma etme ne olursun dedim bir türlü dinletemedim... sonunda oldu seni aldattım içim kan ağlayarak... v.s... "

    her ne kadar ortada aldatan bir kadın olsa da, özünde ezik, güvensiz, pişmanlık salgılayan sözler barınan ve bu nedenden dolayı da aynı paralellikte silik bir ruh haline bürenmesi gereken bu şarkı dahi o vakurun sesin çekiciliğine kapılarak muazzam bir kudret kazanıyor, tek başına bir güç oluyor. çok seksi yahu çok.
    (08.12.2006 18:38)

terk edilmek

    adres yanlış olabilir...

    "kimdi giden kimdi kalan
    aslında giden değil
    kalandır terkeden
    giden de
    bu yüzden gitmiştir zaten"

    (bkz: murathan mungan) (bkz: terkeden)
    (08.12.2006 16:34)

çivi çiviyi söker

    yanlış anlaşılmış bir felsefedir... "felsefe" sözcüğü rasgele bir seçim ya da şaşalı görünmek adıına kullanılmamış, bilakis bunun öyle gelişigüzel bir cümle olmadığını kanıtlamak, derin bir altyapası olduğunu vurgulamak uğruna bilhassa gözlere gözlere sokulmuştur.

    "civi civiyi söker" bir anlamda "en karanlık an, şafak sökmeden önceki andır" aforizmazıyla bağdaşır. (bkz: simyacı) öyle cafcaflı bir görünüşü yoktur da ondan dolayı hakkı yeniyordur. gündelik dile yerleşen her cümle gibi örselenmiş, aynı bedbaht akıbetin tüm çilesini çekmiştir.

    bazen her şey kötü gider, ama her şey, akla gelebilecek her şey yetmez, yepyeni musibetler türeyerek devreye girer. kimi zaman bütün bir haftaya yayılır bu, kimi zaman da yıllara, ulan bu son denilir, herhalde daha kötüsü olamaz, yok yok olur, var işte bu diye karşılık gelir bir yerlerden.

    sevgili aldatır, iyi denilir en karizmatik adamın bile başına gelebiliyor bu durum, sonra öğrenilir ki çok çok önce başlamış aldatmayı, ona da eyvallah çekilir, bu sefer aldattığı kişi tanıdık çıkar, birileri ölür birileri sakat doğar, hoca durduk yerde bağırır, vizede kopya çekilirken yakalanılır, çift kaşarlı tost tek ve yağsız çıkar, kapıcı bile arkadan yüksek sesle söylenir, v.s, v.s...

    ama pes edilmez. "çivi çiviyi söker" hesabı talihin üstünü üstüne gidilir. bir yerde duracak ya bu meret. nasıl ki "en karanlık an, şafak sökmeden önceki ansa", tekrardan yükselmek için en dibe vurmayı bekler o yüzden insan. şöyle adamakıllı aşağılanıp da gururun yerleri öpmesi bekler ki toparlansın, bi kendine gelsin. işte esas kriter noktada buradadır, hayat ne kadar kötü giderse gitsin, bundan daha kötüye gidip gidemeyeceği bilinmez, en dipte olduğunu anlamak için de sürekli "çivi sökmek" gerekir, nasılsa bi tanesi çıkmayıp eli kanatacaktır.

    (05.12.2006 01:03)

cumartesi

    haftanın diğer günleri arasındaki popülaritesini her zaman korur. böyle olunca da haliyle hakkının verilmesi gerektiği düşünülür. özellikle de bu günün akşam saatlerinde evde bulunmak, mahzunluk, yalnızlık, asosyalik gibi olguları işaret ettiğinden karizmayı sarsar, hayatındaki en büyük eğlencesi televizyon karşısında çekirdek çitlemek olan komşu kızları tarafından bile ayıplanır.

    sanılır ki bu günün akşamında hayatı dolu dolu yaşayan herkes ya çılgın köpük partileri içinde debeleniyor ya nezih bir yerde akşam yemeği yiyor ya da dışarıda yapılabilecek ne halt varsa işte onlardan birini yapıyordur. daha doğrusu yapmalıdır. kimlik sorunu yaşayan güvensiz bünyeler her hafta bunu bir işkence tadında algıladıklarından hastalıklı ruhlarında kalıcı izler oluşur, hatta kimileri olayı şifozreniye kadar götürür.

    yararlanılan teknolojik nimetlere göre ayarlanır hayal dünyası. msn varsa sözgelimi, asla açılmaz. keza cep telefonu da aynı işlemi görmeli, kapatılmalıdır. he olur da açık bırakılıyorsa, - çünkü hala bir umut vardır cumartesi mağdurlarının, biri arar da bir yerlere çağırır diye- koftiden arayanlara cevap vermeme, bir diğer seçenektir.

    gizem yaratmak, bir ya da iki gün sonra ısrarla yöneltilen sorulara, "ya sen bir işler karıştırıyorsun, hadi ne olur söyle. nereye gittin." tarzındaki sıkıştırılmalara müztehzi bir gülümsemeyle yalanlamak, hatta "evdeydim yahu pijamalarımla, duymadım" gibi cümlelerle daha da kışkırtıcı olmak, hayali arkadaşlar yaratıp onları anlatmak, ı see death peope ve sayıklamak sixth sense, hepsi ve daha fazlası, ne acıdır ki bu günün yarattığı psikolij baskının sanrıları olarak görülür, ona yorulur.

    cumartesiye yapılan büyük bir haksızlıktır bu, yanlış bir önermedir. "kaybedenler kulübünün" tüm mutsuzlukları sırf bu gün depreşiyor diye insafsızca suçlanması manasızdır. adı üstünde onlar "kaybedenlerdir", hangi günde yaşadıklarının bi önemi yoktur.
    (02.12.2006 22:40)

eşek şakası

    eseklerin komiklik olsun diye birbirlerine yaptıkları sözsel ya da fiziksel temas. bir nevi hiciv. (bkz: esek sakasi)
    (01.12.2006 00:58)

inziva

    metropol insanın sonuna "çekilmek" fiilinin ekleyerek sık sık dillendirdiği bir olgudur. iç dünyasında huzursuzluk baş gösterince tavana vurur ve alıp başına gidilip de bir sahil kasabısında bar açmanın hayali kurulur. uzamış sakallarla denize sıfır bir kulübede balık tutarak yaşamak erkek veryisonları tarafından en rağbet gören şeklidir.

    lakin sürecin tamamı zihinsel boyutta yaşanır. asla eyleme dönüşmez. zaten en kararlı olanlar bile bu gerçeğin, yani hiç bir yere "gidilemeyeceğinin" farkındadır. sağdan soldan kulağına bir kaç şair ve şiir takılanlar, (bkz: konstantinos kavafis) ve (bkz: şehir)i aklına getirir ve nereye gidilirse gidilsin bu şehrin arkadan geleceğini duyumsadığından susar, kadere posta koymayı paçası sıkmaz, susar, kızdırmaktan korkar.

    ayriyeten bu kadar kasmasına da gerek yoktur. asıl keyifli kısmını zaten tadıyordur, "gitmeyi" değil, "gitmeyi" düşünmeyi.

    "ben her bahar aşık olmam ama
    her bahar gitmek isterim.
    gittiğim olmadı hiç,
    ama olsun... Ä°stemek de güzel."

    (bkz: can yücel)


    (01.12.2006 00:24)

27 mayıs

    ideolojik takıntılar yüzünden bir diğer darbenin, 12 eylül'ün gölgesinde kalmış, o bizlere yol gösteren ulu aydınlarımız tarafından hiç bir zaman tarihimizin en büyük hatalarından biri olarak adlandırılmamış, dahası yok sayılmış, görmezden gelinmiş, hiç yaşanmamış bir gündür.

    yahu bu sürecin devamında bir ülkenin başbakanı asılmıştır. evet, bir ülke, kendi başkanını asmıştır, bunun daha ötesi mi var? ihtilaller ülkelerin en büyük utancıdır diyerek 12 eylül için kıçını başını yırtanlar, her ne hikmetse bu güne sempatiyle bakarak satır aralarında geçiştirmiştir. belki de ihtilaller sağdan ve soldan olmaz üzere ikiye ayrılıyordur.

    ayrıca hiç bir zaman toplumu kriter alarak hareket edilemeyeceğini, bu güruhun aslında ne kadar kaypak, iki yüzlü, yanardöner bir yapı taşıdığının da en bariz göstergesidir. daha 2-3 hafta önce yüzbinlerce insanın meydanlara sığmayarak desteklediği menderes, o günün devamında tek bir çatlak sesi bile arar olmuş, neredeyse tapılacak kadar sevilen başbakanlarına tüküren, aşağılayan askerler, yüce toplumun nezdinde artık büyük, çok büyük, koskocaman olmuştur.

    bir de bu güne eleştirel gözle bakanlar var ya, hani yukarıdaki gibi marazi düşünceler besleyenler, işte onlar aslında yobazdır, sağcıdır, ülkeyi bölmek istiyordur, kötü emellerini demokratik görünme ayağına sinsice, usulca sergilemeyi amaçlıyordur. yoksa bir insan neden 27 mayısla ilgilensin ki, he illa da bir darbeyi kafaya takmak istiyorsa, 12 eylül ne güne duruyordur, hazın kenan paşa da mülayim, çaya galete batıran tonton ihtiyarlar kıvamına gelmiş, artık korkmaya gerek yoktur, bol bol konuşmak lazımdır.
    (30.11.2006 16:02)

ben güzele güzel demem güzel benim olmadıkça

galatasaray

    çocukken yapılan ve bir kez yapıldıktan sonra geri dönüşü olmayan tercihlerin en iyisidir. insana hayatı boyu eşlik eder ve bir gün bile aklına "neden o değil de bu?" sorusunu getirttir. en iyi değil de, ikincisi için (bkz: sünnet)
    (29.11.2006 19:46)

çaylak şirin

    ilk ve en sıcak karşılaşmayı kendisinden almış, hoş geldiğim konusunda beni rahatlatmış, üstüne üstlük gereksiz yere şımarmama yol açıp işi yüzsüzlüğe vurmaya ve herkesin çılgınlar gibi beni beklediğine, bir an önce mesaj atmak için sabırsızlandığına inanmama yol açmıştır. herkese cevap yazamam, yetişebildiğim kadarıyla, bazıları da biraz beklesin ama canım, ne olacak yani bile demişimdir sanırım o gün, evet evet dedim.

    elbette kendisinin bu konuda bir suçu yoktur. yazarlığa başlamamamın ilk dakikalarında mesaj almayı tesadüfe yormadığımdan yaşanmıştır bu hezeyan. sonraları acı gerçek anlaşılmış, tek tük gelen hoş geldin mesajlarına da bizzat telefon edilerek karşılık verilmiştir. (bkz: geyik)

    neyse, ilk olduğundan hep hatırlanacaktır kendisi, ayrıca tanımlarındaki gizemli hüzün kokusundan da anlaşılabilecektir değeri.
    (29.11.2006 01:48)

sen mutlu ol

    kafası karışık bir şarkıdır. yitirilen sevgilinin safı tam belirlenmemiş, hakkında musibet mi keramet mi isteniyor muallakta bırakılmıştır. bu haliyle ayrılık acısı sendromlarının tüm gerçekliğini yansıtır, bi tutarsızlık yoktur yani kanımca, vardır da olması gereken bir tutarsızlıktır o etraflıca.

    "inim inim inlesem-acı çeksem de olur-benim için farketmez- sen mutlu ol ne olur"

    "mutlu günlerimizi- sen vaad etmiştin bana- eden bulur güzelim- kalır sanma yanına"



    (28.11.2006 22:46)

sayfa: 1-2-3-4-5-6

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.